Afet risk yönetimi, hayati önem taşıyor
Afet risk yönetimi ile olası afetlerin kötü etkilerinden kaçınma ve etkilerin azaltılması hedefleniyor…
Afet risk yönetiminin önemine işaret eden uzmanlar, afet risk yönetiminin hazırlık, önleme, azaltma gibi aktiviteler yoluyla afetlerin kötü etkilerinden kaçınılabileceği ve azaltılabileceğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, afet risk yönetimi ile sosyal, ekonomik ve politik faktörler göz önünde bulundurularak risk analizi, hasar düzeyinin belirlenmesi ve olası hasarın en aza indirilmesinin de alınacak önlemlerle mümkün olabileceğini kaydediyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Çevre Sağlığı – Acil Durum ve Afet Yönetimi Bölüm Başkanı Öğretim Görevlisi Tuğçe Yılmaz Karan, afet risklerine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Afet, normal yaşamı kesintiye uğratıyor
Acil Durum ve Afet Yönetimi Uzmanı Tuğçe Yılmaz Karan, afeti “Toplumun veya toplumun bir kesiminin kendi imkân ve kaynakları ile başa çıkmakta yetersiz kalacağı düzeyde fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara uğramasına yol açarak normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan doğal, teknolojik veya insan kaynaklı tehlikelerin yarattığı sonuç” olarak tanımladı.
Afetler doğal etkenlerle ya da insan kaynaklı olarak ortaya çıkıyor
Günümüzde dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların farklı tipteki afetlerle karşı karşıya olduğunu kaydeden Tuğçe Yılmaz Karan, “Bu afet türleri insanları olumsuz olarak etkilemekte, can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır. Afet türleri doğal etkenlerle ve insan kaynaklı yani beşeri etkenlerle ortaya çıkmaktadır. Afetlerin en büyük özelliği toplumların iş görme kabiliyetlerini etkilemesi ve toplumların maalesef kendi başlarına üstesinden gelememeleridir.” dedi.
Afet öncesinde afet risk yönetimi, sonrasında afet kriz yönetimi uygulanır
Afetlerin bazılarının tahmin edilemezken bazılarının çok hızlı geliştiğini ve çok tehlikeli olarak nitelendirilebileceğini ifade eden Tuğçe Yılmaz Karan, “Afetlerin olumsuz etkilerine karşı koyabilmek için yapılacak faaliyetler belirli aşamalar ile gerçekleştirilir. Bu faaliyetler afet öncesi ve sonrasında gerçekleştirilebilecek faaliyetlerdir ve afet yönetim sistemi içerisinde gerçekleştirilirler. Afetlerin gerçekleşmesinden önceki faaliyetler afet risk yönetimi olarak adlandırılırken, afetler gerçekleştikten sonraki çalışmalar ise afet kriz yönetimi olarak adlandırılmaktadır. Afet risk yönetimi hazırlık, önleme, azaltma gibi aktiviteler yoluyla afetlerin kötü etkilerinden kaçınmayı ve onları azaltmayı hedeflemektedir.” dedi.
Afet risk yönetimiyle tehditlerin belirlenip strateji geliştirilmesi hedefleniyor
Afet risk yönetiminin tehlikelerden kaynaklanan tehditleri belirlemeyi, insanların zarar görebilirliğini anlamayı ve gelecekteki risk azalımı için stratejiler geliştirmeyi içerdiğini belirten Tuğçe Yılmaz Karan, şunları söyledi:
“Kentleşme olgusu, doğanın hızlı biçimde değiştirilmesi, hızlı nüfus artışı gibi nedenlerle bir bölgede birden çok afet tehlikesi görülebilmektedir. Tehlikelerin bir arada görülebilmesi afetlerin sonuçlarının tahmin edilmesini güçleştirmektedir. Aslında tehlikelerin çoklu olarak ortaya çıkmasının yanında insanların zarar görebilirlik nitelikleri de afetlerin boyutunu değiştirmektedir. Zarar görebilirlik, herhangi bir topluluğu veya mal varlığını afet tehlikelerine karşı maruz bırakan tüm nitelikler olarak söylenebilmektedir. Bu nitelikler zamansal ve mekânsal olarak değişime uğramaktadır.”
Çoklu risk durumları ortaya çıkabilir
Afet riskinin, afet tehlikesinin gelecekte gerçekleşmesi ile insanlara ve insanların çevresine zarar verme durumuna bağlı ortaya çıkabilecek kayıp olasılığı olduğunu kaydeden Tuğçe Yılmaz Karan, “Teknolojik gelişmelerle de birlikte artık doğal afetler yanında teknolojik afetler görülebilmekte ve bir afet diğer afeti tetikleyebilmektedir. Bu durum çoklu risk durumunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 1980’lerin sonlarında uluslararası toplumda, afet öncesi faaliyetleri daha iyi yerine getirmek için sistematik yöntemlerin geliştirilmesi yaklaşımı genel kabul görmüş ve bu anlayış afet öncesi faaliyetlere de gerekli önemin verilmesini sağlayarak bütüncül afet yönetimi kavramının ortaya çıkmasına yol açmıştır.” İfadelerini kullandı.
Afet risk yönetimi yaklaşımı nedir?
Acil Durum ve Afet Yönetimi Uzmanı Tuğçe Yılmaz Karan, afet risk yönemini de değinerek “Afet yönetiminde risk azaltma bileşeninin öne çıktığı bu dönemde, afetlerin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik politika ve stratejileri uygulamak üzere, bireylerin, toplumun ve kurumların afetlerle başa çıkma kapasitelerinin iyileştirilmesi ile kurumsal, idari ve mali tedbirlerin geliştirilmesi amacıyla ‘afet risk yönetimi’ yaklaşımı benimsenmiştir.” dedi.
Risklerin belirlenmesi önem taşıyor
Afet risk yönetiminin, “Sosyal, ekonomik ve politik faktörler göz önünde bulundurularak riskin analizi, meydana gelecek olaydan dolayı kabul edilebilir hasar düzeyinin belirlenmesi ve olası hasarın en aza indirilmesi için alınacak önlemlere karar verilmesi süreci” olduğunu kaydeden Tuğçe Yılmaz Karan, “Afet risk yönetimi sürecinde risk, doğal ve insan kaynaklı tehlikeler ile zarar görebilirlik koşullarının etkileşimi sonucunda ortaya çıkması muhtemel can ve mal kaybı, yaralanma, ekonomik faaliyetlerin durması ve çevresel hasar gibi zararlar veya beklenen kayıplar olarak tanımlanmaktadır.” diye konuştu.
Baş etme kapasitesi yükseldikçe risk azalıyor
Riskin genellikle insanların özel bir durum karşısında baş etmedeki yetersizlikleri ile ilgili olduğunu ifade eden Tuğçe Yılmaz Karan, “Risk, tehlikelere karşı açıklığı/savunmasızlığı, beklenilmeyen veya istenmeyen sonuçları ve tehlikenin meydana gelmesinde katkı sağlayan durumları kapsamaktadır. Bunun yanı sıra risk, olayın gerçekleşme ihtimalinin bir sonucu olup zarar görebilirlik nedeniyle beklenen kayıptır. Farklı zarar görebilirlik seviyeleri ve farklı baş etme kapasitelerine sahip topluluklar için aynı seviyedeki tehlikelerin toplumlar üzerindeki etkileri de farklı olmaktadır. Afetlerin yol açabileceği olumsuz sonuçlara katlanmak için kullanılabilecek mevcut olanak ve kaynakların tümü olan baş etme kapasitesi, az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda daha az olduğundan, bu toplumlar gelişmiş toplumlara göre daha fazla risk altındadırlar ve tehlikelere karşı daha az dayanıklıdırlar.